Yargıç
ve Yansızlık
Çetin Aşçıoğlu
Yargıçlık,
yargıladıkları kişi ya da kişilerin hak ve özgürlüklerine daha geniş
anlatımla yaşamına doğrudan etkili olan bir çalışma alanıdır. Toplumsal
bir
görev üstlenen yargıç,yargıladığı kişinin birileriyle ya da yargıladıkları
yanların birbiriyle olan ilişkişine karışarak kendine özgü duyarlı bir
alan
yaratan kişidir. Bireyin, kendi yargıcını seçme hakkı bulunmadığı da
gözetildiğinde bu duyarlılığın boyutları sanırım daha iyi anlaşılır.
Yargıç,
son derece duyarlı böyle bir alanda eylemin olumlu ve olumsuz
yönlerini gözden geçirerek bir yargıya ulaşırken; yargıladıkları kişi
ya da
kişilerle etik bir bir ilişki içinde olur. İşte bu etik ilişkide korunması
gereken değerlerin en önemlilerden biri de yansızlıktır.
Yargıçların, etik ilişkideki yansızlık yükümlülüğü; yargıya ve yargıçlara
karşı duyulması gereken saygı ve güvenin olmazsa olmaz koşuludur. Yansızlığın
bırakınız somut olarak yitirilmesini, tartışılır durumda kalmasının bedeli
dahi ağır olur.
Yargıya duyulması gereken saygı ve güven yitirilirse ;yargıçlar memurlaşır
ve
adalet yolundan sapar. Adalet yolundan saparsa ,toplumsal düzen bozulur
ve
hukukun üstünlüğü ilkesi de zorba, açıkgöz , özensiz ve adamsendeci eylem
ve
davranışlara yenik düşer.
Elinden değirmenini almaya kalkan krala karşı; ihtiyar değirmenciye "...
Berlin
'de yargıçlar var " sözünü söyleten güç; yargıçların ve yargının yansızlığına
karşı duyulan güvendir. Ülkemizde,son senelerde, yargıya karşı giderek
artan
ve kamuoyu araştırmalarıyla da ortaya çıkan güvensizliğin en önemli
nedenlerinden biri yargıda yansızlık kavramının aşınmaya uğramasıdır.
İnsanlar,genel olarak içinde bulundukları çalışma alanın başkalarıyla
olan
ilişkilerinin özde var olan bilgilerine, amaçlarına ulaştıkça, aydınlandıkça;
güven ve saygınlıkları artarak korunup güçlenir..Bu yargı, yargıçlar için
haydi haydi geçerlidir. Bu nedenle onlar, öncelikle ,yansızlık kavramının
ne
olduğunu biçim ve öz ayırdedilmeksizin bilmeleri gerekir.
Yargıyı, eleştirisel bir gözle ve yakından izleyen bir yargıç olarak;
yargıçların,büyük bir çoğunluğunun,"yansızlık kavramının ne olduğunu ve
yükümlülüklerini ya tam anlamıyla bilmedikleri ya da bilseler bile yansızlık
bilincini içlerine sindiremediklerini" duraksamadan söylebilirim.
Yansızlık temelde bir ahlâk kavramıdır. Yansızlıktan uzaklaşma, adalet
denilen
üstün değere olan inançların yitirilmesi ya da adalet değerinin harcanmasına
neden olur.Bu nedenle yansızlıktan uzaklaşma, bir adaletsizlik örneği
olarak
kabul edilir. İnsanların yansızlık karşısında duydukları karamsarlık,
korku ve
gösterdikleri tepkinin özünde adalet tutkusu ve inançları yatar.
Soyut bir kavram olarak yansızlığın, her konumdaki sorunlara yanıt verecek
biçimde tanımının yapılması olanağı yoktur. Ancak yansızlık kavramını
öznel
(subjektif) ve nesnel ( objektif) açıdan ele alarak amaca ulaşmak olanaklıdır.
Öznel (subjektif) yansızlık; yargıcın,öznel yansızlığı olarak anlaşılan
kişisel
yansızlığıdır. Daha geniş anlatımla "yargılamayı, kişinin ya da kişilerin
yararına, çıkarına ya da zararına olarak önyargılı" yapmamasıdır. Öznel
yansızlık tersi kanıtlayıncaya kadar varsayılır. Ancak kanıtlanmasının
zorluğu
ve sonuçlarının ortaya koyduğu değer yargıları nedeniyle uygulamada sık
görülen
bir durum değildir.
Nesnel(objektif) yansızlık; yargıcın ya da yargının topluma, yargılananlara
verdiği görünümle değerlendirilir. Demokratik bir toplumda yargı
yerlerinin(mahkemelerin) bireye-yurttaşa vereceği güven duygusu önemlidir.
Avrupa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, pek çok kararında " adaletin yerine
getirilmesi yeterli değildir;aynı zamanda yerine getirildiğinin özellikle
yargılananlarca görülmesi gerekir" yerleşmiş özdeğişene yer vererek, yansızlığın
nesnel açıdan önemi ve dışlanmazlığını ortaya koymuşmuştur.
Ülkemizde,nesnel yansızlığın özellikle yargı içinde tam anlamıyla, değeri,
önemi, zorunluluğu anlaşılamamıştır. Türk Yargısı' nın bir güven bunalımı
içinde olmasının en önemli nedenlerinden biri de nesnel(objektif) yansızlığın
çoğu kez güncelleşmemesidir. Yargıçlar, yargılamanın yansızlık içinde
yapıldığı
ya da yapılacağı inancını; kararlarının sosyal doğruluğu konusunda beklenilen
görünümü veremedikleri sürece güven bunalımı giderek artacaktır.
Nesnel yansızlık üzerine güncel bir örnek: Türkiye Bankalar Birliği'nin
Abant
Palace Otel' de düzenlediği, özel toplantıya Yargıtay' ın ilgili başkan
ve
üyeleri ile üç büyük kentimizin ticaret mahkemesi yargıçların katılmalarıdır.
Her türlü gideri toplantıyı düzenleyen kuruluşca karşılanan ve yalnız
yargıçlar
ile banka çalışanlarının katıldığı böyle bir toplantıya katılma yargıçların
nesnel(objektif ) yansızlığını tartışılır duruma getirir.
Açık Sayfa, sorunu bu açıdan ele alarak güncelleştirmiş; ilkeli yayıncılığın
bir örneğini sergileyerek yargıda yansızlık bilincinin oluşmasına katkıda
bulunmuştur. Nitekim Türkiye Barolar Birliği, bu yayın üzerine olayı kınayarak
kuşkularını dile getirmiştir.
Yargıçların, kararlarımızda etki altında kalmayız ya da vicdanen rahatız
gibi
duygusal iyiniyet söylemlerinin arkasına sığınıp da hoşgörü beklemeleri
yargıç
kimliği ile bağdaşmaz. Hakların, çıkarların çatıştığı son derece duyarlı
yargılama alanında iyiniyet olsa bile böyle özensizliklerin hoşgörülecek
yanı
olmamalıdır. "Cehenneme giden yollar iyiniyet taşlarıyla döşenmiştir"
özdeğişi
kulaklara küpe olmalı.
Yargıda yansızlık kavramının her konumda ve koşulda gerçekleşip, güncelleşmesi
kolay bir iş değildir.Böyle olduğu içindir ki, yansızlık yargılama sanatının
dışlanamaz bir unsuru durumundadır.Yargıçlar da insandır; üzüntü,sevinç,
istek
,korku gibi duyguların etkisinde kalmaları beklenen bir olaylardır. Bu
nedenle
onların yansızlıklarını koruyabilmeleri için ahlâkın övdüğü
"bilgelik,yiğitlik,doğruluk ve ölçülülük" değerlerine sahip olmaları gerekir.
Bu değerlerin genetik yolla, doğuştan kazanılması kural dışı, istisna
bir
olaydır. Yargı bağımsızlığını sağlayacak tüm güvenceler(yer ve görev
güvenceleri, ekonomik olanaklar, atama ve yükselmelerde çağdaş kural ve
kurumlar), bilgi ve genel kültür olmaksızın yargıç kimliğini oluşturacak
bu
değerlerin kazanılması ve korunması hem zor hem de risklidir. Ülkemizde
bu
sorunlar çözülmeden yansızlık kavramının yarattığı olumsuzluklar ve en
önemlisi
yargıya duyulan güvensizlik giderek artacaktır.
Bu bağlamda, yansızlığın yitirilmesi durumunda yargıçların sorumluluğunun
gündeme geti-rilmesinin yollarının da işlerlik kazanmasının gerekliliği
gözardı
edilmemelidir. H.U.M.K.' un 29/6. maddesindeki; umumiyetle hakimin
bitaraflığından süpheyi mucip esbabı mühimme bulunması (genellikle yargıcın
yansızlığı konusunda kuşku yaratan önemli nedenlerin bulunması) biçimindeki
reddi hakim kuralının geniş yorumuna gidilerek nesnel( objektif) yansızlığın
güvenceye alınması olumlu bir adım olacaktır.
Diğer yandan, ülkemiz açısından da bir iç hukuk kuralı durumuna gelmiş
bulunan
İnsan Hakları Avrupa Sözlemesi' nin 6. maddesi bireyin " yansız bir yargı
önünde
yargılanmasını" bir insanlık(kişilik) hakkı olarak kabul etmiştir. Bu
nedenle
yansızlık ilkesinin ağır ve açık bir biçimde çiğneyen yargıç hakkında
manevi
tazminat davası açılmasının olanaklı olduğu da (zor olsa da)
unutulmamalıdır(HUMK.m573vd. Borçlar K.m49.MK.m.24).
Yargıçlar her konumda, günlük yaşantılarında bile, ahlâkın ve hukukun
"yansız ol
ve yansız olduğun güvenini ver" buyruğunu özenle koruyup güncelleştirmek;
kendilerine verilen bağımsızlığın ve bunu sağlayacak güvencelerin (yetersiz
olsa
da) bedelini ödemek yükümlülüğü altında olduklarını hiç mi hiç unutmamalıdırlar.
Çünkü yansızlık , yargıçların onurudur; kaldı ki, yargıç onurunun yitirilmesi
yalnız yargıcın değil toplumun da sorunudur.