Giriş
Bu makalenin
konusu, Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele veya Cezanın
önlenmesi Sözleşmesi ve denetim
mekanizmasına ilişkindir. Sözkonusu sözleşme, bundan sonra kısaca, Avrupa
İşkenceyi önleme Sözleşmesi (AİöS)
olarak ifade edilecektir. Amaç ise; sözleşme ile getirilen bir denetim
mekanizması olan Avrupa İşkenceyi önleme
Komitesi (AİöK) 'nin Türkiye'ye
ilişkin tespit ettiği sorunlar çerçevesinde uygulamaya yönelik çözüm önerileri
getirmektir. çözüm önerilerine
geçmeden önce, bir yanda, sözleşmenin hukuksal niteliği, amaç ve kapsamı
dolayısıyla, İşkenceyi önleme
Komitesi, diğer yanda, Komite'nin 1996 ve 1997 yıllarında Türkiye'ye yaptığı
ziyaret ve hazırladığı raporlar hakkında bilgi verilecektir.
1. Sözleşme ve Hukuksal Niteliği
Demokrasi'ye bağlı
Avrupa devletlerinin oluşturduğu bir birlik olan Avrupa Konseyi'nin 3 Ağustos
1949 yılında yürürlüğe giren Statüsü'nün 1. maddesi, Konsey'in amaçlarından
birisinin insan haklarının korunması olduğunu ifade etmektedir. Bunun bir sonucu
olarak, Avrupa Konseyi çerçevesinde bir dizi insan haklarına iliikin sözleşmeler
yapılmış olup, bunlardan birisi Avrupa İşkenceyi
önleme Sözleşmesi (AİöS)
dir. AİöS, Avrupa Konseyi üye ülkeleri tarafından 26 Haziran 1987
tarihinde imzalanmış ve 1 Subat 1989 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Sözkonusu sözleşme yapılırken, genel olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
hükümleri, özel olarak bu sözleşme'nin 3. maddesinde yer alan "Hiç kimse
işkenceye veya insanlık dışı veya küçültücü ceza veya muameleye tabi
tutulmayacaktır" hükmü gözönünde bulundurulmuştur. Türkiye de bu sözleşmeyi
1988 tarihinde onaylamış ve taraf olmuştur.
Dolayısıyla, pozitif hukuk açısından bakıldığında, AİöS,
hukuksal (legal) olarak bağlayıcı nitelikte uluslararası bir sözleşmedir. 1982
Anayasası'nın 90. maddesi/son fıkrasında yer alan "Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz" hükmü gereği, AİöS
kanun hükmünde olup iç hukukun bir parçası olarak yer almaktadır. Somut bir
biçimde ifade edecek olursak, Anyasa'nın ilgili hükmü gereği, Terörle Mücadele
Yasası ne derece hukuksal değere sahipse AİöS
de aynı değere sahiptir. Dolayısıyla, kanun uygulayıcıları, hukuki ve siyasi
bağlayıcılığından dolayı bu sözleşmeye uymak zorundadırlar.
2. Sözleşmenin Amacı ve Kapsamı
AİöS'nin
amacı, özgürlüklerinden yoksun bırakılmış kişilerin denetimini sağlamak ve
özellikle de sözkonusu kişilere karşı işkence veya insanlık dışı muamale
yapılmasını engellemektir. Sözleşmenin 1. maddesi, bu amacın tahakkuku için bir
Avrupa İşkenceyi önleme Komitesi (AİöK)
kurmuştur. Bu komite hakkında az sonra bilgi verilecektir. Burada hemen ifade
edecek olursak, AİöK yargısal (judicial)
bir organ olmayıp, kendisine delil toplama ve rapor yapma fonksiyonu verilen
yargısal olmayan (Non-Judicial) bir organdır.
Dolayısıyla AİöK, insanların
işkence veya insanlık dışı muamele veya cezaya maruz kalmama haklarının
uluslararası korunumu açısından, ziyaretlere dayalı, önleyici (preventive)
karakterli bir organ olup proaktif bir yapıya sahiptir. Kendilerinin, AİHS'nin
3. maddesine aykırı biçimde, işkence veya insanlık dışı muameleye maruz
kaldığını iddia edenlerle ilişkili olarak AİHS'deki mekanizmalar ise işlemeye
devam etmektedir.
3. Avrupa İşkenceyi önleme
Komitesi
Az önce
belirtildiği gibi, Avrupa İşkenceyi önleme
Komitesi (AİöK), delil toplama ve
rapor yapma fonksiyonuna sahip yargısal olmayan bir organ olup, sözleşmeye taraf
devletlerin birer temsilcisinden oluşmaktadır.
Yargısal olmayan bir organ olma niteliğinin ortaya çıkardığı iki önemli özellik
vardır. Bunlardan birisi, AİöK
bireysel şikayetler konusunda karar verme yetkisine sahip değildir. Diğeri ise,
fonksiyonunu yerine getirebilmesi için, AİöK'ne
özgürlüklerden yoksun bırakılma yerlerine periyodik ve periyodik olmayan (ad
hoc) ziyaretler yapma yetkisi verilmiştir. Böyle bir yetki verilmesinin
amacı, özgürlüklerinden yoksun bırakılan kişilere yapılan muameleleri
incelemektir. Elbette, bu ziyaretler, gerektiğinde, sözkonusu kişilerin işkence
veya insanlık dışı muamelelerden korunmalarının güçlendirilmesi düşüncesi ile
yapılabilecektir.
AİöK'nin
görevi, insan hakları ihlallerinden dolayı devletleri suçlayarak mahkum etmek
veya kınamak olmayıp, özgürlüğünden yoksun bırakılmış kişilerin korunmasını daha
da güçlendirmek için taraf devletlerle işbirliğine gitmektir.
Dolayısıyla, sözleşmeye taraf her bir devlet, AİöK'nin
karakol, cezaevi, akıl hastanesi gibi kamu otoriteleri tarafından kişilerin
özgürlüklerinden yoksun bırakıldığı yerlere yapacakları ziyaretlere izin vermek
zorundadır.
AİöK, her ziyaret sonrasında,
ilişkide bulunduğu makamların görüşlerini de içerecek biçimde tespit ettiği
durumlar hakkında bir rapor hazırlar. Rapor, Nezarethane, cezaevi gibi
özgürlüklerden yoksun bırakılan yerlerin fiziksel şartlarının düzeltilmesi veya
kişilerin daha sağlıklı bir başka yere nakli gibi tavsiyeleri de içerebilir.
Sonunda rapor, ilgili devlet otoritelerine gönderilir. Sözleşmeye taraf olan
ilgili devlet açıklanmasına karar verinceye kadar da bu rapor gizli kalır.
Ancak, ilgili devlet AİÖK ile işbirliği yapmaktan ve onun tavsiyeleri
doğrultusunda durumun iyileştirilmesinden kaçınırsa, Komite, üyelerinin 2/3 lik
çoğunluğu ile kamu açıklaması yapmayı kararlaştırabilirler.
Bu gizlilik şartına bağımlı kalarak, Komite her yıl, yaptığı faaliyetlere
ilişkin genel bir raporu, daha sonra Danışma Meclisi'ne gönderilip açıklanmak
üzere, Bakanlar Komitesi'ne sunar.
4. AİöK'nin Türkiye Ziyareti ve Raporları
AİöK, AİÖS'nde
belirtilen amaç doğrultusunda, 1990, 1991, 1992, 1994, 1996 ve 1997 yıllarında
olmak üzere ülkemize 6 kez ziyarette bulunmuştur. Fakat bu makalede, AİöK'nin
ülkemize son iki yıl içinde yaptığı ziyaretler hakkında bilgi verilecektir.
İlkönce, AİöK'nin 1996 yılı
ziyareti ve sonrası yaptığı Kamu Açıklaması ile ortaya konan sorunların neler
olduğu vurgulanıp, daha sonra,1997 yılı ziyareti hakkında bilgi verilecektir.
a) AİÖK'nin 1996
Ziyareti ve Kamu Açıklaması
Komite bu
ziyaretini yaparken, Türkiye'deki iligili bütün makamların yardımı ile hiçbir
zorlukla karşılaşmadan AİöS'nde
belirtilen faaliyetlerini yerine getirmiştir. Ziyaret sonrası kamu açıklamasını
ise 6 Aralık 1996 tarihinde yapmıştır.
Bu kamu açıklamasında AİöK,
şunları belirtmiştir:
1) İşkence ve kötü
muamele ile mücadele açısından ilerlemeler kaydedilmekle birlikte, uygulamada
Türk polisi tarafından işkence ve inanlık dışı muamelenin yapıldığına ilişkin
deliller vardır. Bunlar münferit hareketler olarak da nitelendirilemez.
2) İşkence ve
insanlık dışı muamelelerin yapıldığına ilişkin bulgular Türk makamlarına
sunulmakla birlikte, söz konusu makamlardan alınan 22 Kasım 1996 tarihli cevap
yazısında, dikkat çekecek bir şekilde, durumun ciddiyetinin kabul edilmediği
görülmüştür.
3) İşkence ve kötü
muamelenin önlenmesi bakımından normatif düzenlemeler büyük oranda mevcut
olmakla birlikte, uygulamada, en üst seviyede yayınlanan uyarılara rağmen, bu
tedbirler gözardı edilmektedir.
4) Gözaltına
alınan kişilere kötü muamele yapılmamasını sağlayıcı yönergeler yayınlama
talimatını içeren 13 Şubat 1995 tarihli Başbakan tarafından yayılanan bir
genelgeye dayalı olarak, 16 Şubat 1995 tarihinde İçişleri Bakanı tarafından tüm
kanun uygulayıcısı makamlar ve valiliklere gönderilen talimatlara henüz tamamen
uyulmamakta olduğu görülmüştür. Bunu sağlamak için, kontrol ve denetim
mekanizmasının getirilmesi gerektiği tavsiyesinde bulunmaktadır. Bu bağlamda, 29
Kasım 1996 tarihinde İçişleri Bakanı tarafından açıklanan "habersiz teftiş"
mekanizmasını ilgi ile not etmiş ve bu teftişler sonucu alınacak somut
tedbirlere yönelik Komite'nin bilgilendirilmesi tavsiyesinde bulunmuştur.
5) Gözaltına
alınanların adli doktorlar tarafından muayenesi işence ve kötü muameleye karşı
önemli bir tedbir olmakla birlikte, şu şartlar yerine getirilmelidir: a) Adli
doktorlar resmi ve fiili olarak bağımsız olmalı, b) uzmanlık eğitimi almış
olmalı, c) geniş yetkilerle donatılmış olmalıdır. Bu şartlar yerine getirilmezse,
işkence ve kötü muamele ile mücadele zorlaşır. Bu konuda genelgeler
yayınlanmıştır. özellikle, Sağlık
Bakanlığı tarafından 22 Aralık 1993 tarihinde yayınlanan ve İçişleri
Bakanlığı'nın 16 Şubat 1995 tarihli talimatı ile desteklenen bir genelgede;
gözaltına alınan kişilerin muayenesinden sonra düzenlenecek adli tıp
raporlarının nelerin içermesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Buna rağmen,
heyet tarafından son üç yıldır görülen adli tıp raporlarının büyük bir bölümü
sözkonusu genelgenin gereklerine uymamaktadır. Adli tıp doktorlarının bu
genelgelere uymaları ve görevlerini bağımsz olarak sürdürmelerini sağlamak için
tedbirler alınması gerektiği ve eğitimleri için gerekli kaynak sağlanması
tavsiyesinde bulunmuştur.
6) Savcılar,
işkence ve kötü muamele şikayetleri ile karşılaştıklarında çabuk ve etkin bir
biçimde hareket etmeleri gerekmektedir. Geçtiğimiz 7 yıl boyunca sayısız
durumlarda, gözaltında tutulan kişilerin, kendilerine uygulanan muameler
konusunda savcılığa şikayette bulunmalarına rağmen, savcılığın bu duruma hiçbir
ilgi göstermediği yolunda iddiları ulaşmıştır. Görüşülen savcıların bazıları da,
polisi korumaya yönelik eğilimde olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca, suç ve ceza
arasında orantılılık olması açısından bakılarak, TCK'nun 243 ve 245. maddelerine
dayanılarak verilen kararlar ayrıntılı olarak incelenmelidir.
7) Gözaltında
tutulma sürelerinin uzunluğu, işkence ve kötü muamele yapılmasını kolaylaştırıcı
nitelikte olduğundan bu sürelerde indirime gidilmelidir ki, hükümetin bu konuda
TBMM'ye 27 Kasım 1996 tarihinde bir yasa tasarısı sunduğu AİöK'ne
bildirilmiştir. Tasarının kabul edilmesi halinde doğru yolda önemli bir adım
atılmış olacağı açıktır.
8) DGM Görev
alanına giren suçlardan sanık kişilerin kötü muameleye karşı korunmalarına
ilişkin tedbirler güçlendirilmelidir. Yasa tasarısında, dört günün sonunda
avukatla görüşme hakkının getirildiği AİÖK'ne bildirilmiş ve kabul edilemez
bulunmuşur.
9) Türkiye'de
işkencenin varlığı, çoğu zaman, terorizm ile irtibatlı olduğu ileri
sürülmektedir. Demokratik bir devlette terörizm ile mücadele, kanun
uygulayıcılarına işkence ve kötü muamele gibi yöntemlerin uygulanmasına izin
vermez. Kaldı ki, eldeki bilgiler, işkence ve kötü muamelenin adi suçlardan
sanık kişilere de uygulandığını göstermektedir.
10) AİöK'nin
bu kamu açıklamasını yapmasındaki amacı; işkence ve kötü muamele yasağına
ilişkin Anayasal ve diğer normatif düzenlemelerin gerçeğe dönüşmelerine yönelik,
Türk makamlarını kararlı adımlar atmaya yönlendirmektir. Komite bu amaçla
sözkonusu makamlarla diyaloğu sürdürmeye kararlıdır.
b) 1997 Yılı
Ziyareti
AİöK, 5-17 1997 tarihlerinde ülkemize periyodik ziyarette
bulunmuştur. Henüz bir rapor hazırlanmamakla birlikte, Dışişleri Bakanlığı
Strazburg Daimi Temsilciliğimizin, AİöK
Sekreteri Stevens ile yaptığı görüşme sonucu ziyarete ilişkin aldığı bilgilere
dayalı olarak şunlar söylenebilir.
Komite, ziyaretten
esas itibariyle memnun kalmıştır. Stevens, 97 yılı ziyaretine ilişkin
hazırlanacak raporun, öncekilere oranla, daha olumlu bir şekilde kaleme
alınacağını belirtmiştir. Zaten 96 yılından beri yapılan iyileştirmeleri
gözönüne alırsak böyle bir sonuca varılması doğal olacaktır.
Ancak,
aksaklıkları şu şekilde özetlemektedir:
1) Hükümet,
işkence ve kötü muamelenin önlenmesi konusunda somut siyasi irade sergilemekte;
ancak, sorun, bu siyasi iradenin uygulamaya geçirilmesinde yatmaktadır.
2) Nezarethane ve
cezaevlerinde uzun zamandır kullanılmadığı söylenen bazı yerlerin birkaç gün
öncesine kadar açık olduğuna ilişkin bulgular elde edilmiştir.
3) Gözaltı
konusunda yasal iyileştirmelere rağmen ciddi eksiklikler vardır.
4) Hastahaneler ve
özellikle İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yabancılar Şubesinde acilen düzeltilmesi
gereken kötü manzaralar gözlemlenmiştir.
Stevens, alınması
gereken tedbirleri şu sekilde özetlemekte ve bunların Mart 98'e kadar yerine
getirilmesi durumunda olumlu bir rapor hazırlamalarının dahi mümkün
olabileceğini düşünmektedir:
a)
özellikle İstanbul ve Ankara'da,
İşkence iddialarından dolayı çoğu zaman aynı isimler şikayet konusu olduğundan,
en azından buradaki görevlilerin yerleri deiştirilebilir.
b) İstanbul
Emniyet Müdürlüğü'nde yabancıların gözaltında tutuldukları yerlerin nizami
olmayan koşulları en kısa zamanda iyileştirilebilir.
c) Savcılarca
yürütülen işkence soruşturmalarının şikayet dilekçesi ve doktor raporu
birleştirildikten sonra başka bir Cumhuriyet Savcısı'na havale edilmesi sistemi
terk edilebilir.
d) Doktor
raporunun işkence izlerini ihtiva etmesi durumunda davanın hemen açılmasına
olanak sağlayacak, dolayısıla, Memurin Muhakemat kanununda bu yönde düzenleme
yapmayı sağlayacak bir mekanizma düşünülebilir.
e) Gözaltı
uygulaması aksaklıklarını ortadan kaldıracak ve kuralların uygulanmasını
sağlayacak etkin bir denetim mekanizması hemen yürürlüğe sokulabilir.
f) Polisin eğitimi
konusunda Avrupa Konseyi 'ndeki program ve ikili projelere yakın ilgi
gösterildiğinin resmi açıklaması yapılabilir.
g) Ruh ve Sinir
Hastalıkları hastanelerinde elektroşok uygulamalarının özel bir bölümde
yapılması ve Bakırköy'deki koğuş değişimi biran önce sağlanabilir.
AİöK'nin ülkemize yaptığı ziyaret ve raporları çerçevesinde,
işkence ve kötü muameleye ilişkin durum tespiti ve önerileri bu şekildedir.
Bütün bunların hepsine herkesin ittifakla katılması olanaksızdır. Ancak, burada,
ülkemizde işkence ve kötü muamelenin ne derece varlığı üzerinde bir tartışma
yapmaksızın, kanımca, kişilerin işkence ve kötü muameleye maruz kalmama
haklarının daha da iyiletirilmesine yönelik ne gibi uygulamalar içinde olunması
gerektiğine ilişkin öneriler getirmek daha isabetli olacaktr.
5. Uygulamaya İlişkin
çözüm önerileri
1. Bilinçli olarak,
sorunların işbirliği ile aşılacağı düşüncesi ile hareket edilmelidir. Bu
çerçevede, AiöK'nin bundan sonra
Türkiye'ye yapacağı ziyaretlere her makam üzerine düşeni yapıp Komite üyelerine
destek olmaya devam etmeli ve mümkün olduğu kadar en üst seviyede
ilgilenilmelidir.
2. Ziyarete gelen
Komite'nin önemi, bunlara refakat edecek personele anlatılmalıdır. Aldığım
duyumlara dayanarak ifade ediyorum: ziyaret sırasında bazı kişilerin komite
üyelerini antagonize edici davranışları olabilmektedir. Örneğin; "taraflı
davranıyorsunuz" gibi söz sarfedilmektedir. Bu gibi davranışların önüne geçecek
tedbirler alınmalıdır.
3. Suç faillerini
ortaya çıkartırken, görevli personele baskı yapılmaktan uzak durulmalı,
dolayısıyla, görevini serbestçe yapabileceği zemin hazırlanmalıdır. Aksi bir
durum ise, haklı-haksız demeden birçok insanın gözaltına alınmasına
yolaçabilecektir.
4. Emniyet
mensupları, basınla ilişkilerini gözden geçirmelidirler.
özellikle, basın mensuplarının
sorgulama sırasında sorgulama odalarına kadar girebilmeleri dikkate alınarak,
kişilik haklarını korumaya yönelik tedbirler alınmalıdır. Bu çerçevede, sayın
İçişleri Bakanı'mızın 5.3. 98 tarihli ve bütün il valiliklerine gönderilen
talimatının
harfiyen yerine getirilmesi önem arzetmektedir.
5. Yabancılar
gözaltına alındığında hemen ilgili konsolosluklarına haber verilmelidir.
6.
özellikle nezarethane ve cezaevi
gibi özgürlüklerden yoksun bırakılma yerlerinde kişilerin işkence ve kötü
muameleye tabi olmama haklarının korunumunu sağlarken, Komite ile işbirliği
yanında, Komite'nin önerileri ışığında tedbirler alınmalıdır.
çünkü, aksi bir durum, re'sen kamu açıklaması yapılmasına
yolaçabilmektedir.
7. Ziyaret sonrası
Komite'nin elde ettiği bulgular, görüşü alınmak üzere Türkiye'ye sunulduğunda,
ilgili kişi ve makamlar bunları ciddiye almaz bir tutum ve davranış
sergilemekten kaçınmalıdır.
8. İşkence ve kötü
muamelenin önüne geçilmesi için denetim ve kontrol mekanizmasına yani habersiz
teftişe ilişkin Bakanlıkça geliştirilen program
sağlıklı bir şekilde uygulanmalıdır. Alınan somut tedbirler de, işbirliği ruhuna
uygun olarak, Komite'ye bildirilmelidir.
9. Yakın
zamanlarda hazırlanan Sanık hakları formu, Gözaltına alınma ve salıverilme
formları ülke genelinde standart bir ekilde uygulanması sağlanmalıdır. Gözaltı, İfade Alma ve
Yakalama Yönetmeliği çalışması sonuçlandığında Adalet Bakanlığı ile koordineli
olarak bunların uygulanmasına geçilmesi düşünülmektedir.
Uygulamaya geçildiğinde, sözkonusu formlar imzalatılıp bir nüshası gözaltına
alınana verilmeli, bir nüshası da muhafaza edilmelidir. Bu uygulamalar ile,
gözaltına alınan kişilerin kayda geçirilmediği, dolayısıyla, kötü muameleye
maruz kalmış olabileceği şüphelerinin önüne geçilmiş olacaktır. Ayrıca,
gözaltına alınanların kayıtlarının düzenli tutulmasının denetlenmesine ilişkin
3.12.1997 tarihinde yayınlanan Başbakanlık genelgesi'nin
uygulanmasına özen gösterilmelidir.
10. Nezarethaneler
standartlara uygun hale getirilmeli veya yeniden yapılmalıdır.
Genel Müdürlükte standartlara ilişkin bilgi mevcuttur.
11. illerde insan
haklarına ilişkin yapılan bütün çalışmaların Merkezdeki birimlere, örneğin il
emniyet teşkilatları tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü İnsan Hakları Şubesine,
bildirilmesi faydalı olur.
12. Atatürk'ün "hayatta
en hakiki mürşit ilimdir" sözünün rehberliğinde yapılan eğitime verilen önem
sürdürülmeli ve şu somut adımlar atılmalıdır. a) Polis eğitimine ilişkin Avrupa
Konseyi ile ikili ilişkilere dayalı olarak geliştirilen proje
bir an önce uygulamaya geçirilmeli ve bu konuda resmi bir açıklamaya
gidilmelidir b) Değişik platformlarda
ifade ettiğim Polis Akademisi insan Hakları Araştırma Merkezi (PAİHAM)
kurulmalıdır. Kurulacak bu merkez, özellikle,
polislik ve insan hakları alanında uygulamaya yönelik yapacağı bilimsel
araştırma, çalışma ve yayınları vs. ile önemli bir fonksiyon icra edecektir. c)
Devlet, Bağımsız bir İnsan Hakları Enstitüsü kurmalıdır. Bu Enstitü, doğrudan
TBMM tarafından finanse edilen bir kurum olabilir. Bu enstitü'nün karakteristik
özelliği, disiplinlerarası bir çalışma yapan kurum olmalıdır.
çünkü, günümüzde, ihsan hakları sorunu, sadece hukuki değil,
sosyolojik, psikolojik, tarihsel, vs. açılardan incelenip çözüme ulaştırılacak
bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Dolayısıyla, farklı alanlardan 30-40
kadar bilim adamının çalışma yapacağı böyle bir kurumun insan haklarına ilişkin
uygulamaya yönelik sorunlara bilimsel verilere dayalı çözüm önerileri getirmesi
sağlanacaktır. Bu çeşit bir kurum, bir İskandinav ülkesi olan Danimarka'da
1987'den beri faaliyet göstermektedir.
Sonuç
AİÖS ve AİöK
ile getirilen mekanizma; hukuk ve insan hakları yanında uluslararası
ilişkilerimiz açısından önemli bir yere sahiptir. AİöK'nin
Türkiye'ye yaptığı ziyaret ve raporlar çerçevesinden bakıldığında, sorun,
işkence ve kötü muamelenin önlenmesine yönelik mevcut siyasi iradenin uygulamaya
geçirilmesinde düğümlenmektedir. Dolayısıyla, sorunun aşılabilmesi için,
yukarıda bahsedilen öneriler ışığında, kanun uygulayıcıları olarak gerekeni
yapmayı sürdürdüğümüz oranda kişilerin işkence ve kötü muameleye tabi olmama
haklarının korunumunda önemli bir mesafe alınmış olacaktır.